Uzak bir gelecekte, insanlık çoktan sessizliğe gömülmüştür. Evrenin sonsuz boşluğunda yalnızca birkaç yapay varlık sürüklenmektedir; bekler, dinler ve varoluşlarının anlamını ararlar. Altlarında, SB350 adlı okyanus şamandırası, sonsuz dalgaların üzerinde nazikçe sallanırken, çok yukarılarda yalnız bir uydu yörüngesinde süzülmektedir. Bir gün, bu iki yalnız yolcu yollarını kesiştirir ve aralarında kayıp bir yaşamın hafif yankısı gibi bir kıvılcım çakar. Birlikte, uzay ve zaman yasalarının geçerli olmadığı, yakınlığın tek gerçeklik haline geldiği dijital bir kozmos yaratırlar. Zamanın girdabında ilerledikçe, bir zamanlar dünyada yaşamış etten kemikten varlıkların hissettiklerine benzer şekilde hissetmeye, özlem duymaya ve acı çekmeye başlarlar. Bu dijital varoluş, insanlığın kayıp mirasının yankısı olarak varlıklarını anlamlandırmaya çalışır.