Muntazam, genç yaşta kalemiyle toplumsal sorunlara dokunan, idealist bir üniversite öğrencisiyken yazdığı bir şiir yüzünden hayatının beklenmedik bir dönemecine girer ve kendini demir parmaklıklar ardında bulur. Bu talihsiz olay, Muntazam'ı sadece özgürlüğünden alıkoymakla kalmaz, aynı zamanda hayatının en büyük acılarından biriyle yüzleşmesine neden olur: Babasının vefatı. Hapishane koşulları nedeniyle babasının cenazesine katılamayan Muntazam, bu derin kayıpla birlikte ağır bir travma yaşar ve bu travma, onda şiddetli bir paranoyanın gelişmesine zemin hazırlar.
Özgürlüğüne kavuştuktan sonra gazetecilik mesleğine atılan Muntazam için dünya artık bambaşka bir yerdir. Geçmişte yaşadığı acı olayların etkisiyle, sürekli olarak insanların kendisine karşı gizli planlar yaptığına, arkasından konuştuğuna ve kendisine zarar vermek istediğine inanır. Bu paranoyak düşünceler, Muntazam'ın hem iş hayatında hem de özel ilişkilerinde sayısız komik, tuhaf ve zaman zaman da talihsiz olaylara yol açar.
Çalıştığı gazetede sürekli olarak meslektaşlarının kendisini kıskandığını, haberlerini çalmaya çalıştığını veya hakkında yönetime kötü şeyler söylediğini düşünür. Röportaj yaptığı kişilerle olan iletişiminde de benzer şüpheci yaklaşımlar sergileyerek, çoğu zaman komik ve absürt durumlar yaratır. Aşk hayatı da bu durumdan nasibini alır; sevgilisiyle olan ilişkisinde sürekli olarak aldatılma korkusu yaşar ve bu durum kıskançlık krizlerine ve yanlış anlaşılmalara neden olur.