Anna De La Vega, New York’ta başlayan planlı bir kariyer rotasını bir kenara bırakıp, Victoria dönemi şiiri üzerine yüksek lisans yapmak için University of Oxford’a gider. Ancak her şey, onun ders hocası olan genç ve karizmatik profesör Jamie Davenport ile tanışınca beklenmedik bir yola girer.
Başta sıradan bir ilişki olarak başlayan tanışma, zamanla derin bir duygusal bağa dönüşür. Jamie, Anna’ya spontane yaşamın güzelliğini ve şiirin duygusal gücünü gösterirken; Anna da aklındaki kesin planları sorgulamaya başlar.
Aralarındaki ilişki tatlı bir romantizmle ilerlerken film orta noktasında ciddi bir ton değişimine uğrar. Anna, Jamie’nin sakladığı ölümcül bir kanser hastası olduğunu öğrenir. Tıbbi tedaviyi reddeden Jamie, kısa sürecek hayatını en yoğun şekilde yaşamak ister. Anna ise aşkı uğruna tüm planlarını bırakmayı göze alır ve Oxford’da kalmaya karar verir.
Jamie’nin durumu kritikleştiğinde Anna onun yanında kalır. Jamie’nin vefatından sonra film, Anna’nın bu kaybı kabul ederek onların planladığı Avrupa turunu yalnız gerçekleştirmesini ve sonunda Oxford’da şiir öğretmeni olarak başlayan yeni hayatını anlatır .