Milla (Marissa Anita), kocası Jonathan (Dion Wiyoko) ve ailesi için her anlamda kusursuz bir eştir. Sevdiklerine sonsuz bir özveriyle bakar, her zaman şık ve tertemiz giyinir, evlerinde hiçbir eksiklik bulunmaz. Dışarıdan bakıldığında, hayatı adeta mükemmel bir tablodur.
Ancak bir gün, Milla'nın kusursuz dünyası, topuğunda fark ettiği basit bir kızarıklıkla sarsılmaya başlar. Bu küçük işaretin ardından, vücudunda sürekli yeni kabarcıklar ve sivilceler keşfetmeye başlar. Bu durum, onun zihninde sürekli bir şüphe uyandırır: Acaba bu lekeler gerçekten var mı, yoksa Milla sadece bunları hayal mi ediyor?
Milla'nın bu durumu, onu giderek çevresinden uzaklaştırır. Anlaşılmadığını hisseden ve kendi bedeninin ihanetine uğradığına inanan Milla, özellikle ailesinin de bu gizemli hastalığını inkâr etmesi ve ondan uzaklaşmasıyla birlikte, delirdiğine inanmaya başlar. Zihninin ve bedeninin kontrolünü kaybetme korkusu, onu derin bir yalnızlığa ve çaresizliğe iter.