Bir sinema sever olarak, beni en çok etkileyen filmlerden biri, bir figür buz patencisinin yaşam hikayesini anlatan bu yapıttır. Başrollerinde, bir yaralanma sonucunda kariyerinde zor bir dönem geçiren bir figür buz patencisi ile birlikte yaşayan eski bir hokey oyuncusu ve onun genç kızı var. Film, bir dizi olumsuz olayın ardından kendini dağlık bir bölgeye çekilmek zorunda kalan bu figür buz patenci üzerine kurulu. Başta, bu durumu bir talihsizlik olarak görse de, yavaş yavaş dağların sakinliğinde kendi iç dünyasıyla yüzleşme fırsatı buluyor. Burada, eski bir hokey oyuncusu ve onun hayat dolu genç kızıyla karşılaşıyor. Bu karşılaşma, patencinin hayatında bir eksikliğin olduğunu fark etmesine neden oluyor. Belki de hayatında ilk kez, başarı, şöhret ve yarışmalar dışında bir yaşamın olabileceğini anlıyor. Eski hokey oyuncusu ve kızı, ona aile bağlarının, sevginin ve hayatın sadece yarışlardan ibaret olmadığını gösteriyor. Film boyunca, ana karakterin kişisel gelişimine ve iç dünyasındaki değişime tanıklık ediyoruz. Onun bir buz patencisi olmanın ötesinde bir birey olduğunu anlamasını, hayatta neyin önemli olduğunu keşfetmesini, ve kendine yeni bir yol çizmeyi öğrenmesini izliyoruz. Özetle, bu film, kişinin kendi iç dünyasını keşfetme ve hayatta gerçekten neyin önemli olduğunu anlama sürecini derinden hissettiriyor. Dolayısıyla, sadece bir spor hikayesi değil, aynı zamanda bir kişisel dönüşüm ve keşif hikayesi anlatıyor.