Doğduğu günden beri, küçük Sophie'nin yasaklara karşı bir direnci olamamış, aksine yasaklarına karşı bir çekiciliği var. En sevdiği şey ise kuzeni Paul ile birlikte zekice planlanmış yaramazlıklar yapmak. Sophie'nin saf ve masum yüzünde sakladığı bu yaramazlık tutkusu, onu oldukça ilginç ve izlemesi keyifli bir karakter haline getiriyor. Bir gün onun için bir hayal bile sayılabilecek bir durum gerçekleşir. Ailesi, Amerika'yı ziyaret etme kararı alır. Durumun getirdiği heyecan ve mutluluk, Sophie'nin yüzünde tatlı bir tebessüm bırakır. Bu, onun için sıradan bir seyahat değil, aynı zamanda yeni yaramazlıklar bulmak ve büyüdükçe öğrendiği şeyleri keşfetmek için bambaşka bir dünyaya adım atmak anlamına geliyor. Bir yıl sonra, Sophie'nin Amerika'da yaşadıkları, belki de onun çocukluğundan genç kızlığa geçiş sürecini ve bu süreçte kişiliğinin nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı olur. Bu seyahat, Sophie'nin dünyaya bakışını, hayat algısını ve elbette ki yaramazlık yapma biçimini derinden etkiler. Sophie'nin karakterindeki bu değişimi izlerken, bir yandan da aile bağları, dostluklar ve çocukluktan gençliğe geçiş sürecinde yaşanan iç çatışmalar gibi evrensel temalara değinen film, izleyicisini derinden etkiliyor. Sophie'nin hikayesi, hem çocukların gözünden dünyayı anlamaya çalışan, hem de yetişkinlerin çocukları anlamasına yardımcı olan bir film.